.

.
"sağlıkta buluşma noktanız"

Etiketler

22 Haziran 2015 Pazartesi

çocuğunuza söyleyebileceğiniz 60 olumlu cümle.

                                                                   NOT: RESİMDEKİ İŞARET

Sözcükleri davranışlar takip etmediğinde anlamsız olabiliyor, ancak sözcüklerin gücü çok büyüktür. Çocuğunuz ile yaşamınızda da olumlu ifadeler kullanmaya bugün pozitif-olmaya başlayabilirsiniz.. Çocuklar gerçek olmayan iltifatları, ifadeleri hemen hissederler.Bu neden ile çocuğunuzu cesaretlendirirken, dürüst ve gerçekçi olmanız önemlidir.Çocuğunuzun tümhayatı boyunca sizden kalan hangi kelimeleri taşıyacağınız bilemezsiniz.
Aşağıdaki ifadeler size ilham verebilir.
  1.  Seni özledim.
  2. İyi ki varsın.
  3. Benimle güvendesin.
  4. Sana inanıyorum.
  5. Beni gülümsetiyorsun.
  6. Baş edebileceğini biliyorum.
  7. Yaratıcısın.
  8. İç sesine güven.
  9. Fikirlerin çok değerli.
  10. Güçlüsün.
  11. Hayır diyebilirsin.
  12. Seçimlerin önemli.
  13. Bir değişim başlatabilirsin.
  14. Kelimelerinin gücü büyük.
  15. Başkalarının da duygularını ve düşüncelerini önemsiyor olman hoşuma gidiyor.
  16. Duyguların kuvvetli olmasına rağme uygun seçimler yapabilirsin.
  17. İyi bir arkadaşsın.
  18. İyi kalplisin.
  19. Birine saygı duymak için sadece hoşlandığın şeyleri duyman gerekmez.
  20. Mükemmel olmak zorunda değilsin, ben de mükemmel değilim.
  21. Birinin uygun olmayan davranışı senin için bahane olamaz.
  22. Fikirlerin, duyguların değişebilir.
  23. Hatalar çok doğal, hatalarından öğrenebilirsin.
  24. İhtiyacın olduğunda başkalarından yardım isteyebilirsin.
  25. Üstesinden gelebileceğini biliyorum, sana inancım tam.
  26. Değerlisin.
  27. İlginçsin.
  28. Önemlisin.
  29. Hak ediyorsun.
  30. Düşüncelerin önemli.
  31. Bedenin sana ait.
  32. Bedenin ile ilgili kararlar almak senin hakkın.
  33. Öğreniyor , büyüyorsun ve büyükmek bazen zor.
  34. Önemlisin.
  35. Beceriklisin.
  36. Elinden gelenin en iyisini yapıyor olman önemli.
  37. İstediğin şeyi başarmak için çok çalışacağını biliyorum.
  38. Ailemiz de olduğun için şanslıyız.
  39. Hata yapman sana olan sevgimi değiştirmiyor.
  40. Seni olduğun gibi kabul ediyorum.
  41. Her gün çalıştığını ve yeni şeyler öğrendiğini görüyorum.
  42. Düşündüğün şeyi merak ettim.
  43. Fikirlerin ilgimi çekiyor.
  44. Bunu nasıl başardın?
  45. Bunu yaptığını görmek beni heyecanlandırdı.
  46. Bana yardımıcı olduğun için teşekkür ederim.
  47. Seninle vakit geçirmek hoşuma gidiyor.
  48. Seninle bunu yapmak çok eğlenceli.
  49. Seninle konuşmak beni mutlu ediyor.
  50. Seni dinliyorum.
  51. Seni dinlemek benim için önemli.
  52. Senin için hep zamanım var.
  53. Seni dinlemeye hazırım.
  54. Her şey bir deneyim.
  55. Neye ihtiyacın olursa hep yanındayım, arkandayım.
  56. Sözcüklerinin güçlü etkileri var.
  57. Davranışlarının güçlü etkileri var.
  58. Seninle gurur duyuyorum.
  59. İyi ki senin annen/baban olmuşum.
  60. Seni seviyorum.
Devamını Oku »

18 Haziran 2015 Perşembe

hamilelikte baba'ya düşen görevler.


BABA ADAYLARI İÇİN HAMİLELİĞİN İLK ÜÇ AYI:
Kadınlar hamilelikleri süresince pekçok fizyolojik ve psikolojik değişiklikler yaşarken, benzer değişiklikler bu süreci anne adayıyla paylaşan baba adaylarında da görülmektedir. Heyecanlı olduğu kadar zor geçecek bu sürecin ilk üç ayında baba adaylarını neler bekliyor dersiniz
Çoğu erkek baba olacağını öğrendiğinde sevinç, umut, endişe gibi pek çok duyguyu aynı anda yaşayabilir. İlk üç ay boyunca yaşayacağınız en yaygın endişeler eşinizin sağlığı hakkındaki korkularınız, mali durumunuza ve iyi bir baba olup olamayacağınıza dair endişelerdir.
İlk aylarda, eşinizde hamileliğe bağlı olarak sabah bulantıları, uykusuzluk, ruh halinde ani değişiklikler, yorgunluk ve yeme içme alışkanlıklarında değişiklikler başgösterir. Bu değişiklikler gayet normaldir, ancak siz eşinizi bu şekilde görmeye alışık olmadığınız için onun sağlığı konusunda yersiz korkulara kapılabilirsiniz..
Pek çok baba adayı yeni bir bebeğin ailenin mali durumunu nasıl etkileyeceği konusunda endişe duyar. Eğer hem eşiniz hem siz çalışıyorsanız eşinizin doğum sebebiyle bir müddet çalışamayacak olmasının; bebeğin doğumuyla birlikte başlayacak olan çeşitli sağlık, bakım ve benzeri harcamaların mali sıkıntılara yol açabileceği korkusu bu süreçte sıklıkla yaşanmaktadır.
En önemlisi de, birçok baba adayı nasıl bir baba olacağı konusunda merak ve endişeye kapılabilir. Tüm bu endişeler dokuz ay sonra baba olacağınızı öğrenmenin verdiği duygu karmaşası sonucu ortaya çıkmaktadır ve son derece normaldir. Toplumumuzda hamilelik ve doğum genellikle kadınlarla özdeşleştirilmiş kavramlardır, bu yüzden bu süreçlerde baba adaylarının yaşadığı deneyimlerden, üzerlerine düşen görev ve sorumluluklardan pek sık bahsedilmez. Oysa baba adayları bu sürece ne kadar erken dahil olurlarsa kendilerini yeni ailenin bir parçası hissetmeleri o kadar kolaylaşır. Eşlerinin periyodik doktor ziyaretlerine onlarla birlikte gitmek, diğer baba adaylarıyla iletişim kurmak, ebeveynlikle ilgili kitaplar okumak babalığa geçiş sürecini kolaylaştıracaktır.
Hamileliğin ilk üç ayı için bazı faydalı tavsiyeler:
• Eşinizle çocuk sahibi olma düşüncesinin sizde yaratmış olduğu umut, sevinç, endişe gibi ortak duygularınızı konuşun, hayallerinizi ve korkularınızı paylaşın.İlerleyen aylarda yaşam temponuzun yavaşlayıp sakinleşeceğini düşünerek hamileliğin tadını birlikte çıkarmaya çalışın.
• Eşinizle birlikte yürüyüşlere çıkın.
• Hamilelik, doğum ve babalıkla ilgili kitaplar alın, bu konularda bilgi ve deneyimlerini payşalabileceğiniz arkadaşlar edinin.
• Kendinizle başbaşa zaman geçirerek baba olma konusundaki duygularınızı iyice anlamaya çalışın.
BABA ADAYLARI İÇİN HAMİLELİĞİN İKİNCİ ÜÇ AYI:
Bu dönemde bebeğinizin kalp atışlarını duyabilme ve ultrason sayesinde onu görebilme şansınız olacaktır. Bu deneyimler bebek sahibi olacağınız fikrine bir somutluk kazandıracak, sizin bu yeni duruma uyum sağlamanızı kolaylaştıracaktır.
Pek çok baba adayı ikinci üç ay üsresince eşleriyle cinsel yaşamlarında değişiklikler yaşar. Kadınlar hamileliğin sebep olduğu hormonal değişimlere farklı tepkiler verebilir. Hamilelik kimi kadınlarda cinsel isteği artırırken, kimilerinde bu isteğin azalmasına yol açabilir. Bu dönemde eşinizin geliştirdiği farklı tepkilerin büyük ölçüde vücudunda oluşan değişikliklerden ve hormonlarından kaynaklandığının bilincinde olmanız gerekir. Ayrıca bu dönemde eşinizle ilişkilerinizde yaşayacağınız değişimler ve iniş çıkışlar sizi endişelendirebilir. İlişkiniz boyunca alışmış olduğunuz pek çok konuda değişiklikler olmaya başlar ve bu gayet normaldir. Örneğin ikinizin de zevk aldığı haftasonu gezintileri eşinizin yorgunluk ve halsizlik hissetmesi yüzünden sona erebilir. Tanıdığınızı ve anladığınızı düşündüğünüz, güven duyduğunuz eşinizin birden farklı bir insan haline geldiğini düşünebilir; hayalkırıklığına uğrayabilirsiniz. Her çift bu değişimleri farklı şekilde yaşar ve göğüsler. Eşinizle ilişkinizin geçirdiği bu değişim sürecini ve endişelerinizi konuşmayı deneyin, karşılıklı duygularınızı ve beklentilerinizi tartışın. Bu dönemde eşinizle açık ve net bir iletişim yolu geliştirmeniz hamilelik süresince birbirinize destek olmanıza ve uyumlu bir ilişki sürdürebilmenize katkıda bulunacaktır.
Bu dönemde baba adayları için faydalı olabilecek tavsiyeler:
• Eşinize onun ne kadar harika bir anne olacağını söyleyin ve hissettirin.
• Evinizdeki günlük işlerle ilgili daha fazla sorumluluğu üzerinize almaya başlayın
• Yeni baba olmuş kişilerle ve mümkünse kendi babanızla konuşun, ebeveynlikle ilgili duygularını anlamaya çalışın
BABA ADAYLARI İÇİN HAMİLELİĞİN SON ÜÇ AYI:
Hamileliğin son üç ayında bir baba adayı olarak yeni bir dizi duygu yoğunluğu yaşamanız normaldir. Büyük ihtimalle nasıl bir baba olabileceğinizi düşünmeye çoktan başladınız. Kendi babanızın bu rolü nasıl üstlendiğini hatırlıyorsunuz ve belki de bu sizin çocuğunuz için oluşturmayı düşündüğünüz baba profiline uymuyor. Babalık kavramı nesilden nesile oldukça değişim göstermiştir. Toplumun babalardan sosyal beklentileri yakın zaman öncesine kadar bile, günümüzden oldukça farklıydı. Babalık ve ebeveynlik değişmeyen, sabit roller değildir. Babalık rolü toplumda zaman içerisinde ve ailelerin değişen ihtiyaçları doğrultusunda yeni boyutlar kazanabilir.
Son üç aylık bu dönem işinizin hayatınızdaki önem derecesini, doğum sonrasında iş ve aileniz arasındaki dengeyi nasıl sağlayabileceğinizi, ne tür değişiklikler ve yeni düzenlemeler yapamanız gerektiğini gözden geçirmeniz için de uygun bir dönemdir.
Babalara yönelik doğuma hazırlık kurslarına devam etmek sizin için çok yararlı olabilir. Türkiye’de çeşitli hastanelerde bu tür kurslar faaliyet göstermektedir. Eşinizle birlikte bu tarz eğitim programlarına katılmanız ortaklaşa yaşayacağınız ebeveynlik deneyiminde size çok katkıda bulunacaktır.
Bu son evrede eşinizin yaşayacağı fiziksel ve duygusal değişimler iyice yoğunlaşacaktır. Özellikle bu dönemlerde anne adayları vücutlarının kontrolünü tamamıyla yitirdiklerini düşünüp paniğe kapılabilirler. Buna bağlı olarak artış gösteren eşinizin yardım ihtiyaçları karşısında siz de kendinizi yetersiz ve stres altında hissedebilirsiniz. Birbirinize karşı sabırlı olun ve iletişim kanallarınızı açık tutmaya, birbirinizi anlamak için çaba sarfetmeye özen gösterin. Unutmayın ki bu dönemde bribirinize göstereceğiniz anlayış ve karşılıklı desteğin önemi herzamankinden fazla olacaktır.
Sonüç aylık bu dönemde size verebileceğimiz tavsiyeler şunlardır:
• Yeni mobilyaların alınması, evdeki yeni düzenlemeler gibi bebeğinizle ilgili tüm hazırlıkları eşinizle beraber yapmaya özen gösterin
• Eşinizle birlikte doğum filmleri izleyin. Bu, özellikle doğum esnasında eşinin yanında olmayı düşünen babalar için önerilmektedir.
• Doğumun yapılacağı yeri mümkünse önceden görün.
Kaynak: Father’s World | Where Dads Live, Work & Connect – Bruce Linton, “Pregnant Fathers”
BÜYÜK AN İÇİN HAZIRLIK:
Hamilelik ve doğumla ilgili çeşitli kitaplardan ya da devam edeceğiniz babalara yönelik doğuma hazırlık kurslarından doğum konusunda detaylı ve sağlıklı bilgi edinebilirsiniz. Biz de bebegim ve ben ailesi olarak sizlere konuyla ilgili yardımcı olabilecek genel bazı bilgiler ve tavsiyeler sunmaktan mutluluk duyuyoruz.
Öncelikle detaylı bir doğum planı çıkarın. Doğum esnasında ve sonrasındaki ilk günlerde sizin ve eşinizin ihtiyaç duyabileceği herşeyi listeleyin, gözönünde bulundurulması gereken tüm noktaları kağıda dökün; doğum başladığı andan itibaren sizin üzerinize düşen neler olacak, eşinizin başarılı ve sağlıklı bir doğum yapabilmesinde ne gibi katkınız olabilir, hastaneye giderken yanınıza almanız gerekenler nelerdir… Tüm bunları detaylı düşünüp planlarsanız büyük an geldiğinde duruma mümkün olduğunca hakim olur, yaşanabilecek paniği ve şaşkınlığı minimum seviyeye indirmiş olursunuz.
Peki büyük anın başladığını nasıl anlayabilirsiniz:
• Yavaş, düzenli kasılmalar sıklaşıp kuvvetlenir, doğum başlamışsa sancılar 5 dakikadan daha sık gelir, 1 dakikadan daha uzun sürer.
• “Nişan” denilen hafif kanlı sümüksü bir akıntı gelir; bu serviksteki bebeği koruyucu tıkacın atılmasından kaynaklanır.
• Su kesesi patlar
Eğer su gelmeye başladıysa bile hemen hastaneye gitmeniz gerekmeyebilir, doğum anına daha uzun bir zaman olabilir. Bu durumda yapmanız gereken en uygun şey hastanede ilgili birimle ya da doktorunuzla kontak kurup onun tavsiyeleri doğrultusunda hareket etmenizdir.
Doğum öncesinde son kez gözden geçirmeniz gerekn hazırlıklarınızı bir kez daha hatırlatalım:
• Hastaneye ulaşımı mümkünse önceden birkaç kez deneyin; gidiş yolunu, gidiş süresini tam olarak öğrenmeniz faydalı olacaktır.
• Başka çocuklarınız varsa doğum esnasında ve belki sonrasındaki birkaç gün için onların bakımı ile ilgili gerekli düzenlemeleri yapın.
• Size ulaşılabilecek telefonları eşinize ve doğum esnasında eşinizle birlikte olma ihtimali olan kişilere bildirin, cep telefonunuzu bu dönemde mümkün olduğunca açık tutmaya çalışın.
• Doğum öncesinde mümkün olduğunca dinlenmeye ve enerji toplamaya çalışın, doğumdan sonra oldukça yorulacaksınız!
• Hastaneye giderken mümkn olduğunca rahat, terletmeyecek giysiler giyin
• Hazırladığınız doğum çantasının içine anne, bebek ve kendiniz için gerekli olabilecek herşeyi dahil ettiğinizden bir kez daha emin olun:
Anne için:
• İki gecelik –önden düğmeli
• Çorap
• Terlik
• Emzirmeye yardımcı sütyen
• Diş macunu ve fırçası,deodorant, şampuan, ve kendinizi iyi hissettirecek şeyler.
• Okuyacak magazin
• Bozuk para
• Dikkatinizi dağıtacak küçük oyuncaklar
• Yastık
Kendiniz için:
• Saat
• Telefon defteri
• Bozuk para
• Fotoğraf makinesı veya video kamera
Bebek için:
• En az üç bez
• Zıbın
• Başlık
• Battaniye
• Pijama
Not: arabanızda bebek koltuğu bulunmasında büyük fayda vardır
Eğer doğum esnasında da eşinizin yanında olmayı ve bebeğinizin dünyaya geliş anına tanıklık etmeyi planlıyorsanız :
• Doğum beklenenden daha zor ve acı verici geçebilir. Eşinizi sancı ve kasılmalar esnasında acı çekerken görebileceğiniz düşüncesine kendinizi alıştırın, bu paniğe kapılmanızı engelleyecektir. Doğumla ilgili kitaplar okumanız ve mümkünse eşinizle birlikte ağrı giderme yöntemlerini inceleyip öğrenmeniz faydalı olacaktır.
• Doğum esnasında bol miktarda kan görebileceğinizin bilincinde olun. Gerçek doğum kasetleri izlemek ya da doğum resimlerini incelemek sizi bu görüntülere alıştırabilir. Ancak yine de kan görmekten aşırı derecede etkileniyorsanız kendinizi bu konuda fazla zorlamamanızı tavsiye ederiz.
• Doğumlar çeşitlilik gösterebilir, kimi doğumlar normalden daha uzun sürer. Eğer eşinizin doğumu normalden uzun sürüyorsa kendinizi sürekli olarak yanında bulunmak için zorlamayın; arasıra doğumhane dışına çıkarak kendinizi rahatlatmanız ve dinlenmeniz sizin için iyi olabilir. 
• Yeni doğan bebeğinizi ilk karşılayacak insanlardan biri de siz olacaksınız. Ancak unutmayınki yeni doğan bebekler ilk bakışta pek güzel ya da sağlıklı görünmeyebilirler. Temizlendikten, bakımı ve ilk kontrolleri yapıldıktan sonra bebeğiniz dünyanın en güzel bebeği olacaktır! Tüm yeni doğan bebekler bir dizi sağlık kontrolünden geçer. Bebeğinizin sağlığı ile ilgili gereksiz endişelere kapılmayın, bunlar olağan kontrollerdir.
Devamını Oku »

güncel videolarımıza göz atın.

1.KBB doktorumuz Rukiye Sevinç kendisini tanıtıyor.

2.Sünnet hakkında bilinmesi gerekenler
Doktorumuz Tahir Kudret Sönal 'sünnet hakkında bilinmesi gerekenleri' anlatıyor.




3.Doktorumuz Tahir Kudret Sönal kendisini tanıtıyor.




4.Doktorumuz Yasemin Aygül Yıldırım kendisini tanıtıyor.
#benibendendinleyin
#cildiye






5.Karne döneminde aile'lerin bilmesi gerekenleri Ruh sağlığı ve Hastalıkları Hekimimiz Uğur Zeren anlatıyor.





6.Genel cerrahi uzmanımız Op.Dr.Fahri Yılmaz kendisini tanıtıyor.


Devamını Oku »

17 Haziran 2015 Çarşamba

Ramazan'da bu yanlışlara düşmeyin.

Ramazan ayında açlık süresi uzadıkça iftar ve sahurda tüketilecek besinlerin miktarında ve çeşitlerinde de artışlar yaşanabiliyor. Özellikle gün boyu aç kalındıktan sonra sağlıksız ve dengesiz bir beslenme düzeni oluşturmak vücutta bazı sorunlara yol açabiliyor. Ne yazık ki birçok insan oruç tutarken doğru bildiği yanlışlar yüzünden sağlığını tehlikeye atabiliyor. Bu sebeple iftar ve sahur sofraları hazırlanırken doğru bilinen yanlışların farkına varılması ve beslenme yetersizliği olmayacak şekilde bir planlama yapılması gerekiyor. Peki bu doğru bilinen yanlışlar neler? İftar ve sahur sofraları nasıl düzenlenmeli? Hem oruç tutmak hem de sağlıklı kalmak için neler yapılmalı? 

Ramazan, birçok insanın heyecanla beklediği aylardan biri. Ancak ne yazık ki ülkemizde Ramazan ayı aynı zamanda bir yeme-içme şöleni gibi de algılanabiliyor. Özellikle gün boyunca oruç sebebiyle aç kalan kişilerde psikolojik olarak aşırı yemek yeme eğilimi görülebiliyor. Oruç tutmak nefsi kontrol altına almayı gerektiren bir süreçtir. Gereğinden fazla yemek hem bedene ağır yükler bindirir hem de yanlış beslenme sonucu vücudun ihtiyaçları doğru bir şekilde karşılanmaz.
Ramazan ayında da diğer zamanlarda olduğu gibi beslenme düzenine dikkat edilmelidir. Tüketilen besinlerin vitamin, mineral, protein, karbonhidrat ve yağ oranı bakımından dengeli olmasına özen gösterilmelidir. Gündüz saatleri dinlendirilen sindirim sistemine akşam iftar saatinden sonra kaldıramayacağı kadar yük bindirmek doğru değildir. Tüm bu durumlardan yola çıkılarak bazı doğru bilinen yanlışların değiştirilmesi gerekir. Ancak bu şekilde vücut sağlığı korunabilir.
Ramazan’da Doğru Bilinen Yanlışlar:
Yanlış: Sıcak yaz günlerinde oruç tutan kişilerin vücudu susuz kalır. Bu sebeple vücudun ihtiyacı olan sıvıyı telafi edebilmek için iftardan sonra her türlü sıvı tüketilebilir.
Doğru: Bütün gün susuz kalan vücut sıcakların da etkisiyle sıvıya ihtiyaç duyar. Ancak harareti alır düşüncesiyle limonata, şerbet, buzlu çay gibi içecekler veya asitli ürünler tüketmek doğru değildir. Sindirim boşken ilk önce su içilmelidir. Tüm gün susuz kalan vücudun esas ihtiyacı sadece sudur. İçilen suyun oda ısısında olmasına da dikkat edilmelidir. İftar ve sahur arasında diğer içeceklerden hariç olmak üzere 2 litre su içilmesi gerekir. Tabi bu miktar birden değil, tüm geceye yayılmış şekilde tüketilmelidir.

Yanlış: Oruç iftariyeliklerle açılmalıdır.
Doğru: Halk arasında oruç açıldıktan sonra yemeğe iftariyeliklerle başlamanın mideyi yormadığı ve iyi geldiği düşünülür. Bu düşünce bir bakıma doğrudur. İftara ağır et yemekleriyle başlamaktansa iftariyelikler daha uygun bir seçim olabilir. Ancak 18 saat boyunca boş kalmış bir mideye yumuşak ve sindirimi kolay bir besini göndermek daha doğrudur. Bu sebeple iftara çok sıcak veya çok soğuk olmayan bir çorba ile başlamak gerekir. Arzu edilirse daha sonrasında küçük iftariyeliklere geçilebilir. Kahvaltılıklar daha çok sahur öğünü için uygun olduğundan iftarda bu tarz yiyeceklere yüklenmek doğru değildir. Eğer yenmek isteniyorsa da küçük bir parça peynir (30 gr kadar) ve 2-3 adet zeytin yeterli olacaktır. Ayrıca iftarda bal, reçel ve pekmez gibi şekerli ürünler de tüketilmemelidir. Uzun açlıklardan sonra bu tarz besinlerin tüketilmesi kan şekerini hızlı bir şekilde yükseltebilir ve aynı hızda düşürebilir.

Yanlış: Gün boyu aç kalındıktan sonra iftarda her yiyecek yenilebilir.
Doğru: Birçok insan bütün gün aç kaldığı için iftar öğününde her yiyeceği rahatlıkla yiyebileceğini düşünür. Uzun süre aç kalmak insanlarda psikolojik olarak daha fazla yemek yeme dürtüsünü harekete geçirse de bu oldukça yanlış bir inanıştır. Ramazan ayında her istenilen yemek yenmemeli, vücudun ihtiyacı ne ise o karşılanmalıdır. Örneğin; normal kilosunda bir insan için günde yaklaşık 2 su bardağı kadar süt/yoğurt, avuç içi büyüklüğünde et, tavuk veya balık, her öğünde pişmiş sebze ve salata yeterlidir. Ve yine her öğünde 1-2 dilim pide veya küçük bir tabak bulgur/ makarna, 1 kase çorba, sahurda ve ara öğünlerde meyve yenilebilir. Ayrıca günde 10 adet fındık, ceviz veya badem, 50 gr peynir, 1 adet yumurta da tüketilebilir.
Mide-bağırsak sisteminin yorulmaması, tansiyonun aniden çıkmaması ve şekerin hızlı yükselmemesi için yemekleri doğru sırayla ve az miktarlarda tüketmek gerekir. Örneğin; az çorba, küçük iftariyeliklerle birlikte 1 dilim pide (25 gr), içerisinde et bulunan bir sebze yemeği veya çok yağlı olmayan bir et yemeği iftarda yenilebilir. Ya da 6 kaşık kadar bir sebze yemeği, arzu ediliyorsa küçük bir tabak bulgur veya makarna, taze salata, yoğurt, ayran veya cacıktan oluşan bir menü tercih edilebilir. Bu şekilde düzenlenecek bir menü iftar için son derece uygundur.

Yanlış: Yemekten sonra tatlı yemenin bir sakıncası yoktur.
Doğru: Ramazan ayında yapılan yanlışlardan biri de yemeğin üzerine hemen bir tatlı yemektir. Bu tarz bir beslenme hem Ramazan ayına hem de sağlıklı beslenme düzenine aykırı bir eylemdir. İftarda yenilen besinlerden yeterli seviyede enerji, protein, karbonhidrat ve yağ alındığından yemeğin hemen üzerine yenilecek bir tatlı kilo almayı kolaylaştırır.
İftar sonrası mutlaka tatlı yeme ihtiyacı hissediliyorsa da hurma, kuru üzüm veya kuru incir gibi yiyecekler tüketilebilir. Ayrıca Ramazan tatlısı olan güllaç da tatlılar arasında iyi bir alternatiftir. Çünkü içerisinde yağ yoktur. Şekeri fazla değilse 1 dilim güllaç iftardan 2 saat sonra yenilebilir. Tatlı tüketiminde ise aşırıya kaçılmamalıdır. Haftada sadece 1 kez tadım amaçlı yenilmelidir.

Yanlış: Sahurda pilav ve komposto yemek kişiyi gün boyu tok tutar.
Doğru: Sahur öğünü de en az iftar öğünü kadar önemlidir. Birçok insan genellikle sahurda tüketilen tereyağlı pilav ve bol şekerli kompostonun kendilerini gün boyunca tok tutacağına inanır. Ancak günümüzde düzenli fiziksel aktiviteler yapmayan ve şehir hayatı yaşayan insanlar için bu tarz bir beslenme şekli uygun değildir.
Sahura günün son öğünü olarak bakılsa da aslında günün ilk öğünüdür. Bu nedenle vücut tüm gün boyunca sahurda yenilen yiyeceklerin enerjisi ve proteinini kullanır. Sahurda 2 dilim peynir, 1 yumurta, 1 avuç dolusu taze meyve, 3-5 adet zeytin, 1 su bardağı süt veya yoğurt, 10 adet fındık/badem veya 3 tam ceviz yenilebilir. Ramazanda en uygun karbonhidrat kaynağı tam buğday unuyla yapılmış ekmeklerdir. Bu sebeple tam buğday unundan yapılmış 2-3 dilim ekmek tüketilebilir. Ramazanın en sevilen ve özlenilen yiyeceklerinden biri de pidedir. Eğer kişide herhangi bir sağlık sorunu yoksa haftada 1-2 kez pide yenilebilir. Bu tarz bir beslenme şekliyle yapılacak sahur ile kasların protein ihtiyacı karşılanır ve uzun dönem açlığın neden olacağı kas kaybı da önlenmiş olur.

Yanlış: Oruç tutmak zayıflamaya yardımcı olur.
Doğru: Ramazan ayı vücudu dinlendirmek ve biraz kilo vermek için uygun bir dönem olabilir. Ancak tutulan orucun zayıflama amaçlı yapılması da oldukça sakıncalıdır. Yani aç kalmak kilo vermek demek değildir. Uzun süren açlıklarda vücut enerjiyi doğru kullanamayacağından aldığı her yiyeceği yağ olarak depolayabilir.
İftar ve sahur öğününde ne yenildiği çok önemlidir. İyi ve doğru yapılmış bir sahurdan sonra iftarda az çorba, etli bir sebze yemeği, 1 dilim pide veya 3-4 kaşık bulgur, bol salata ve yoğurtla yapılacak bir öğünle kilo verilebilir. Ayrıca iftar ve sahur arasında mümkün olduğunca bol su içilmelidir. Düzenli su içmenin kilo vermede önemli olduğu unutulmamalıdır. Su içmek dolaşıma katılan yağların atılmasını kolaylaştırır.

Yanlış: Aç karnına egzersiz yapılabilir.
Doğru: Ramazan ayında hem sağlıklı beslenmek hem de fit kalabilmek için yapılan fiziksel aktivitelere de dikkat edilmelidir. Çünkü aç karnına yapılan fiziksel hareketler vücudu olumsuz yönde etkileyebilir. Toplumumuzda birçok insan gündüz saatlerinde aç karnına spor yapabiliyor. Oysaki aç karnına spor yapmak oldukça sakıncalıdır. Vücut gün içinde ihtiyacı olan enerjiyi bulamazsa enerji kaynağı olarak kasları kullanabilir. Kişide tartı düşüşü olsa bile bu yağ oranı değil kas olacaktır.
İftardan 2 saat sonra spor yapmak daha uygundur. Tabi iftardan sonra da vücut dolu olacağından vücudu çok zorlayan hareketler yapılmamalıdır. Yemek sonrası yapılacak yarım saatlik tempolu bir yürüyüş faydalı olabilir.
Genel olarak bakıldığında Ramazan ayı diğer zamanlara göre beslenme olarak çok farklı bir dönem değildir. Sadece öğün düzeni farklılıklar gösterir. Ramazan ayında doğru planlanarak hazırlanan öğünlerle hem vücudun ihtiyaçları doğru karşılanabilir hem de fazla kilo alınmamış olur. Ayrıca istenmeyen kilolar da verilebilir.


Devamını Oku »

13 Haziran 2015 Cumartesi

Sağlıklı bir ramazan için 10 altın kural !


1. 2 ana ve 1-2 ara öğün şeklinde beslenmeye çalışın.

Ramazan dolayısıyla azalan öğün sayısını mümkün olabildiğince birkaç öğüne yayacak şekilde beslenmeye özen göstermeliyiz. Öğünlerimizi; sahur, iftar, iftardan sonra 1 ya da 2 ara öğün olacak şekilde düzenlemeliyiz. Gün içerisinde ihtiyaç duyulan enerji yeterli ve dengeli bir şekilde öğünlere dağıldığında kilo almanın önüne geçmiş oluruz ve hatta kilo vermemiz bile mümkün olabilir.




2. Sahurda mutlaka zengin bir kahvaltı sofrası hazırlayın.

Günün en önemli öğününün kahvaltı olduğu ve bu yüzden mutlaka sahura kalkmamız gerektiği unutulmamalı. Sahurda hazmı kolay, enerji ihtiyacımızı karşılayacak besinler tercih edilmelidir. Daha çok kahvaltı tarzında bir sahur sofrası kurulmalı ve içerik olarak; yumurta (haşlama), peynir, süt (+ tarçın ) veya probiyotik yoğurt ,zeytin veya ceviz içi, tam tahıllı ekmek, salatalık, domates, mevsim yeşillikleri( roka,tere,maydanoz,dere otu vb.) ve 1 porsiyon meyve şeklinde olmalı. (eğer şeker hastası vb. değilseniz, aşırı tüketmemek kaydıyla bal,ev yapımı (doğal) reçel, pekmez tüketebilirsiniz.) Meyve yerine 1 kase komposto (şeker ilavesiz ) tüketilebilir.Bu kahvaltı,karbonhidrat,yağ,posa,vitamin ve mineraller içerdiğinden hem sağlıklı hem de kilo kontrolünüze yardımcıdır.


3. 2 bölüm halinde iftar yapın.

Bütün gün aç olmak kan şekerini aşırı olarak düşüreceği için iftarı iki bölüm halinde yapmak faydalı olacaktır. 3-4 tane hurma veya 2-3 tane zeytin ve 1 bardak suyla açılan oruç, çorba ve salatayla devam edebilir. Çorba, özellikle sindirimi kolay olduğu için beslenmeye uzun süre ara verilmesinin ardından kolaylıkla sindirilecektir. Başlangıç yemeğinin ardından  30-45 dk  ara verdikten sonra yemeğe geçebilirsiniz.2. bölümde yiyeceğiniz yemek sağlıklı bir şekilde hazırlanmış olan et ya da sebze yemeği şeklinde  olmalıdır. Eğer sebze yemeği yiyorsanız az yağla hazırlanan ( yemek etliyse hiç yağ ilave edilmeden ) bir sebze yemeğinin yanında, yoğurt ve tahıllı bir ekmekle sağlıklı bir menü oluşturabilirsiniz. Uygun porsiyonda et/tavuk/balık/peynir/ton balığı beraberinde hazırlanan bir salata, tam tahıllı ekmeğiniz, (salatanın içinde mısır,havuç ve bezelye ilave ettiyseniz miktarını ayarlayarak, dilediğiniz kadar limon,balzamik sirke,nar ekşisi ilave edebilirsiniz.) gerekli karbonhidrat,protein,yağ,posa,vitamin ve mineral ihtiyacınızı karşılayacağından uygundur.


4. Ara öğün yapmayı unutmayın.

Akşam yemeğinden 1,5-2 saat sonra mutlaka bir ara öğün yapın. Bu öğünde meyve ve beraberinde süt/yoğurt veya meyve ve beraberinde 10 tane çiğ badem / fındık tüketebilirsiniz. Yetişkinler için light süt ve doğal tatlandırıcıyla hazırlanmış olan sütlü bir tatlı veya ramazanın geleneksel tatlısı güllaçta tercih edilebilir. 

5.İftardan 1-1,5 saat sonra yürüyüş yapın.

Fiziksel aktivitelerin, ramazanda uzun süren açlık nedeniyle zorlaşan bağırsak hareketlerini arttırarak kabızlığı önleyici, insülin duyarlılığını arttırarak kan şekeri dengeleyici ve iyi kolesterolü yükseltip, kötü kolesterolü azaltıcı ve kilo kaybetmeye yardımcı olduğunu unutmayın. İftardan, en az 45 dakika veya 1 saat sonra, orta tempoda 20 – 30 dakika yürüyüş yapmaya çalışın.


6.Günde 1,5-2 litre su tüketin.

Uzun süre açlık ve besin alımı olabilecek sürenin kısıtlı olması nedeniyle sıvı alımına çok dikkat edin. En azından 1,5–2,0 lt. su içmeniz böbrek sağlığınız için oldukça önemlidir.Vücudumuzdaki tüm metabolik olayların gerçekleşmesi için suya ihtiyacımız olduğunu unutmayın.


7. Posa almaya özen gösterin.

Ramazan’da konstipasyon (kabızlık) yaşanma sıklığı sindirim sisteminin uzun süre çalışmaması nedeniyle artar. Özellikle bol posa içeren, sebze yemeği ve salata, porsiyonuna dikkat ederek meyve, tam tahıllı ekmek, prebiyotik yoğurt tüketimleri, yeterli su+sıvı alımı ve düzenli fiziksel aktivite bu şikayeti minimuma indirmeye yardımcı olacaktır.


8.Çay,kahve,kola gibi kafeinli içecekler ve gazlı içeceklerden kaçının.

Çay, kahve, kola gibi kafeinli ve gazlı içecekler, aşırı tüketildiğinde uykusuzluk, sindirim ve mide problemleri, kalp ritim bozukluklarına neden olabilir. Bu nedenle sahurda tüketimi önerilmez. Ayrıca, çayın yemekten 45 dk. önce veya sonra içilmesi kuralına uygun davranılmadığında kırmızı ette bulunan demiri bağlayarak, emilimini engeller. O yüzden iftarda isteniyor ise ana öğünden 45 dakika sonra, mümkün olduğu kadar açık ve limonlu olarak içilebilir. Yine şekerli yapay meyve suları yerine, meyvenin kendi tadıyla pişmiş doğal komposto ve limonataları tercih edin.


9.Yağ tüketimine dikkat edin.

Kızartmalardan, kavurmalardan, aşırı yağlı börek ve ağır hamur tatlılarının aşırı tüketiminden uzak durmalısınız. Ağır, yağlı yiyecekler içermeyen öğünler planlamalısınız. 5 zeytinin 1 tatlı kaşığı yağ yerine geçtiğini unutmayın. İsterseniz yağ hakkınız yerine zeytin tüketebilirsiniz. Tuzsuz zeytin tüketmeye özen gösterin.10.Metabolik bir rahatsızlığınız varsa dikkat edin.Kalp yetmezliği olanlar, hipertansiyon hastaları, düzenli ilaç kullanması gerekenler, hamileler, çocuklar ve insülin iğnesi kullanan şeker hastalarının oruç tutmaması gerekir."Sindirim sisteminde gastrit, reflü, ülser ve benzeri şikayetleri bulunanlar ile özel tedavi sürecindeki hastalar, doktorlarının onayı ve diyetisyenlerinin önerilerine uygun olarak oruç tutabilir.                                                                                                



Beslenmeve Diyet Uzmanı Kübra İŞERİ 
Devamını Oku »

Çocuk Hastalıkları Bölümü

Bizim İçin Her Çocuk Özeldir

Çocukların, doğum anından itibaren sürekli sağlık takipleri ile gelişimlerini izlemek sağlıklı bireyler olarak büyümelerini sağlar. Çeşitli çocuk hastalıklarında erken teşhisin önemi dikkate alınmalıdır.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıklarının, yeni doğan döneminden ergenliğin tamamlanmasına kadar süreçte, bireyi etkileyen tüm sağlık ve hastalık sorunları ile bunlarda önemli rol oynayan sosyal ve çevresel faktörleri de içine alan oldukça geniş bir araştırma, uygulama ve hizmet alanı vardır.
Pediatri kliniğimizde yeni doğan bebekten başlayarak 16 yaşına kadar olan çocukların hastalıklarının tanı ve tedavisinin yanı sıra koruyucu sağlık hizmetleri de verilmektedir.


Çocuk polikliniğimiz hafta içi her gün 23:00'e kadar hizmet vermektedir.
GENEL PEDİATRİ UYGULAMALARI (0-16 YAŞ)
• Bebeğinizin fiziki gelişiminin takibi
• Bebeğinizin nöromotor gelişim takibi
• Görme, duyma, şaşılık muayeneleri
• Koruyucu Sağlık Hizmetleri
• Aşı uygulama konusunda yönlendirmeler
• Allerjik hastalıkların teşhis, tedavi ve takibi
• Özel aşılar konusunda bilgilendirme ve uygulamalar
• Çocuk hastalıklarının erken teşhis, tanı ve tedavisi
• Acil müdahale gerektiren hastaların değerlendirilmesi
• Yeni doğan tarama testleri
(işitme testi, fenilketonüri ve doğuştan hipotiroidi için topuk kanı ile tarama testi, kalça çıkığı açısından fiziki muayene ve kalça USG)
Ayrıntılı bilgi ve randevu için tıklayınız
Devamını Oku »

12 Haziran 2015 Cuma

Laparoskopik cerrahi nedir, nasıl yapılır, faydaları nelerdir, hangi ameliyatlar laparoskopik yapılabilir ?


Laparoskopi nedir?
Laparoskopi genel anestezi altında yapılan ve göbek deliğinden ince bir teleskopun karın içine sokularak karın içi organlarının görüntülenmesi prensibine dayanan bir ameliyattır. Karın içini aydınlatarak, hastalık veya problemleri doğrudan gözlemleme ve de gerekirse aynı anda karında çeşitli bölgelerine açılan 3 - 5 mm'lik deliklerden içeri sokulan yardımcı aletler ile tedavi olanağı da verir. Halk arasında kapalı, kansız ya da bıçaksız ameliyat olarak da bilinir.


Laparoskopik cerrahi ne zamandan beri uygulanmaktadır?
Cerrahi kesileri küçültmek binlerce yıldır cerrahların ve hastaların hayallerini süslerken, aslında ilk kez 3000 yıl önce ilkel bir rektoskop (kalın barsağın içini gösteren alet) yapılmış, 11. Yüzyılda Arap bilgin Ebu Kasım yine buna benzer bir alet geliştirmiştir. Günümüzde hızla gelişen teknoloji sayesinde cihazlar çok geliştirilmiş, ışık kaynağı, mercek-optik sistem ve video cihazı gibi enstrümanlar milimetrik boyutlara ulaşmasına rağmen, çok güçlü hale getirilerek tek bir boru içine yerleştirilmişlerdir. Modern laparoskopi'yi ilk önce Kadın Doğum uzmanları yapmış, fakat laparoskopi 1980'li yılların ortalarına kadar genelde tanı amaçlı uygulanan bir işlem olmuştur. 

Teknolojik gelişmelere paralel olarak son zamanlarda giderek artan bir sıklıkta tedavi amaçlı (cerrahi laparoskopi) uygulanmaya başlamıştır. Genel cerrahi alanında 1980'lerin sonunda ilk laparoskopik safra kesesi ameliyatı yapılmıştır. Bu, cerrahi alanında yeni bir çağ açmış ve tüm dünyada çok çabuk kabul görmüş ve hızla yayılmıştır. Safra kesesi ameliyatında elde edilen başarı sonrasında neredeyse tüm organların laparoskopik ameliyatları yapılmaya başlanmıştır. Ülkemizde de ilk olarak 1990 yılı başlarında bu tür ameliyatlar başarıyla uygulanmış ve halen birçok Avrupa ülkesine göre daha ileri uygulamalar yapılabilmektedir.

Laparoskopik cerrahi nasıl yapılır?
Laparoskopik cerrahide ameliyat edilecek organlar yerleştirilen kamera ile ekrandan görünür hale getiriliyor ve ameliyat ekrandaki görüntülerle gerçekleştiriliyor. Kamera sayesinde çıplak gözle görülenden 20 kat daha büyük ve ayrıntılı bir görüntü elde edildiğinden anatomik yapıların daha ince detaylarına kadar görülebilmesi mümkün oluyor. Ameliyatın türüne göre giriş deliklerinin sayısı ve kesi yeri genişliği değişmekle birlikte genel olarak kesi yeri genişliği 0.5-1 cm arasındadır. 

Laparoskopi ameliyathanede genel anestezi altında hasta uyutularak yapılır. Bunun ana nedeni, karın içine uygulanan gaz verme işlemi uyanık kişide gerginlik ve ağrıya neden olmasıdır, bundan dolayı hastalar mutlak suretle uyutulur. Yerleştirilen boru şeklinde çeşitli çap ve uzunlukta kanüller yardımı ile karın içine gaz verilerek karın boşluğu genişletilir. Böylece aletler karın duvarından ayrılarak aletlerin çalışmasına olanak sağlayacak uygun genişlikte yer kazanılmış olur.
Laparoskopi kimlere yapılabilir?
Minimal invaziv cerrahi için herhangi bir yaş sınırı yoktur; yeni doğmuş bir bebekten 100 yaşındaki bir insana kadar herkese uygulanabilir. Seçimdeki temel belirleyici uygulamanın yapıldığı merkezin laparoskopik cerrahi birikimi ve özelikle çocuk yaş grubu için uygun donanıma sahip olup olmamasıdır. Ameliyat tercihi sırasında “ Açık cerrahi mi? Kapalı cerrahi mi?” sorusuna yanıt verirken, hastaya ve hastalığına ait özel durumun iyi bir şekilde değerlendirilmesi gereklidir. Özellikle daha önce açık cerrahi geçirmiş olan hastalarda karın içi yapışıkları nedeniyle zaman zaman yapılabilse de, bu durum laparoskopi cerrahiye engel teşkil etmektedir. 

Aslında her şeyden önce hastaların bu yönteme güven duyması ön şarttır; zira bir çok hasta halen açık cerrahi yöntemlere daha fazla güvenmekte, ameliyatlarının eksik yada yetersiz yapılacağını düşünmektedirler; oysa ki estetik görünümden ziyade tıbbi açıdan açık cerrahi yöntemlere göre çok daha üstün avantajlara sahiptir.
Laparoskopik cerrahinin avantajları nelerdir? Açık cerrahiye üstünlükleri nelerdir?
Deneyimli ellerde laparoskopik cerrahi karın açılarak yapılan ameliyatlardan iyi sonuçlar vermektedir. Laparoskopik cerrahinin başlıca en önemli avantajları; Ameliyatların uzun kesiler yapılmadan gerçekleştirilebilmesi ve deri yüzeyinde estetik açıdan rahatsız eden izler kalmaması hem görsel hemde estetik bir avantaj sağlıyor. Yapılan bilimsel çalışmalar, laparoskopik ameliyatların birçok ameliyat çeşidi için başta kanama ve enfeksiyon olmak üzere daha az yan etkiye neden olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca ameliyat alanında daha az doku hasarının olması, daha kolay ve hızlı iyileşme sağlamaktadır. 

Açık ameliyatlardan sonra oluşan ve birçok hastada yaşamının sonuna kadar sıkıntı yaratan karın içi yapışıklıklar laparoskopik ameliyatlardan sonra daha az görülmekte; buda yapışıklıklara bağlı ileride gelişebilecek barsak dolanmasına bağlı barsakların tıkanıklığı, hastanın ikincil başka bir hastalığa bağlı gerekebilecek laparoskopi şansını yitirmesini minimale indirmektedir. Laparoskopik yöntemin en belirgin avantajlarından biri de ameliyat sonrası hastanın ağrısının daha az olması ve daha az ağrı kesiciye gereksinim duymasıdır. Laparoskopik cerrahide hastanede kalış süresi de daha kısadır. Hastanın normal fiziksel aktivitesine kavuşması ve işine dönebilmesi de daha kolay ve hızlı olur.
Hangi hastalıkların tedavisinde uygulanıyor?
Laparoskopik cerrahi; başta safra kesesinin çıkarılması, kasık fıtığı, apandisit, reflü ve mide fıtığı ameliyatları olmak üzere birçok genel cerrahi ameliyatında başarılı bir şekilde uygulanıyor. Ayrıca jinekolojik, ortopedik, ürolojik ve kalp-damar cerrahisinde de minimal invaziv tekniklerden giderek daha fazla yararlanılmaktadır. Bunun yanı sıra ileri laparoskopi teknikleri sayesinde dalağın ya da böbrek üstü bezinin çıkarılması gereken durumlarda, kalın barsak kanserlerinde, gastrik by – pass operasyonunda da rahatlıkla uygulanabilmektedir. Fakat bu yöntemler çok az hastanede yapılabilmektedir. İleri laparoskopi tanımı aslında yıllar içerisinde çok değişmiştir. 

Genel cerrahi ameliyatlarını düşündüğümüzde 10 yıl önce safra kesesi ve apandisit ameliyatlarının ötesindeki uygulamalara ileri laparoskopi denirken, artık günümüzde kalın barsak kanseri ameliyatları bile ileri laparoskopi sayılmamakta ve teknik olarak çok daha zorlu morbid obezite, mide kanseri, karaciğer ve pankreas ameliyatları ileri laparoskopi sınıfında değerlendirilmektedir. Bu ameliyatlar özel zaman ayrılması gereken, başta cerrah olmak üzere tüm ameliyathane ekibinin ek eğitimler alması ve donanım anlamında farklı aletlerin de ameliyathanede bulundurulması gereken ameliyatlardır. Bilgi birikimi ve deneyim arttıkça bunlar da rutin ameliyatlar haline gelecektir.
Laparoskopik cerrahinin riskleri nelerdir?
Laparoskopik cerrahide de diğer ameliyatlarda olduğu gibi damar ya da organ yaralanmaları olabilir. Damar içinde ya da akciğerde pıhtı gelişebilir. Yara yerinde ya da karın içi iltihaplanma olabilir. Bazen karın içi yapışıklıklar, iltihap, beklenenden daha ciddi ya da farklı bir hastalık, teknik zorluklar gibi nedenlerle ameliyat kapalı olarak ilerleme sağlanamaz ve tamamlanamaz. Bu durumda tereddüt etmeksizin geleneksel tip açık ameliyata geçilir. Bu asla bir başarısızlık olarak kabul edilmemelidir. Önemli olan hastanın ne için ve ne amaçla ameliyat olduğunu unutmamasıdır. İster açık ister kapalı olsun amaç, hastalıklı organ veya dokuların tedavisidir. Cerrahın sorumluluğu ve arzusu da hastayı en sağlıklı biçimde tedavi etmektir. Bu nedenle gerekirse açığa geçilebilir.
Laparoskopik cerrahinin maliyeti nedir?
Açık cerrahi ya da kapalı cerrahi seçimi etkileyen en önemli unsurlardan biri de hiç şüphesiz ki maliyet büyük yer tutuyor. Bazı ameliyatların sıklıkla laparoskopik olarak yapılmasına karşın birçok ameliyat için bu yöntemin henüz yüksek maliyete sahip; örneğin laparoskopik safra kesesi ameliyatları, apandisit ve fıtık ameliyatları tüm merkezlerde açık cerrahiden daha ucuza mal oluyor. Hastanın daha erken taburcu olması, daha çabuk işine ve günlük yaşamına dönmesi de ülkemize olan maliyeti düşürüyor. Ancak birçok ameliyat için bunu söylemek mümkün değildir. 

Birçok ameliyatta laparoskopik cerrahinin, açık cerrahiden daha pahalı olması bu tür ameliyatların standart hale gelmesini engelleyen yegane unsurlardan biridir. Minimal invaziv cerrahinin önündeki engellerden biri de teknolojik alt yapıdır. Bu cerrahiyi gerçekleştirecek merkezlerde, laparoskopik girişimlerde kullanılan özel aletlere yatırım yapılması gerekmektedir. Ancak birçok cerrahide minimal invaziv yöntemin standart olarak kullanılamaması nedeniyle yapılan teknolojik yatırım kısa dönemde dönmemekte, bu da sağlık yatırımcıları için bir dezavantaj oluşturmaktadır. 

Bu nedenle cerrahi yöntem tercihi yapılırken mutlaka maliyet unsurunun göz önünde bulundurulmalıdır. Aktif çalışan, zamanı para olan yani üretken olan birine yapılması düşünüldüğünde laparoskopik yöntem tercih edilmelidir. Çünkü bu kişinin daha az ağrı çekmesinin, hastanede daha az yatmasının ve işine daha erken dönmesinin ekonomik olarak bir değeri vardır. Bu nedenle hastaya özel, teknik alt yapıya özel, cerrahın tecrübesine özel seçimler yapmak gerekir.
Devamını Oku »

7 Haziran 2015 Pazar

Op.Dr.Rukiye Sevinç Aile Konak'ta.

Aile Konak Hastanesi,KBB ve baş-boyun cerrahisi hekim kadrosunu güçlendirmeye devam ediyor. Kocaeli'nin sayılı KBB baş-boyun cerrahi uzmanlarından, Op. Dr. Rukiye Sevinç, hasta kabulüne 10 Haziran 2015 tarihinden itibaren başlıyor.




Özel Aile Konak Hastanesi KBB kliniğinde deneyimli uzman doktorlarımız tarafından KBB ve baş-boyun cerrahisi teşhisi ile tıbbi ve cerrahi tedavisi başarıyla uygulanmaktır. KBB kliniğimiz de muayeneler, endovizyon sistemler kullanılarak yapılmaktadır.Minimal invaziv cerrahi ilkeleri esas kabul edilmiştir. Bu doğrultuda cerrahi tedavilerde mümkün oldukça endoskopik yöntemler kullanılmaktadır.
VERİLEN HİZMETLER 
• Endoskopik KBB  muayenesi
• Odyoloji(işitme) testleri
• KBB hastalıklarının tıbbi tedavisi
• KBB cerrahisi(FESS tonsilektomi, her türlü kulak ameliyatları ve diğer operasyonlar)
• Baş-boyun cerrahisi
• Ses hastalıkları cerrahisi
• Nazal septal deviasyon ameliyatları
• Horlama ameliyatları
• Sinüzit ameliyatı
• Tükürük bezlerinin her türlü iltihaplı hastalıkları ve iyi-kötü huylu tümörler
Devamını Oku »

5 Haziran 2015 Cuma

yenidoğan yoğun bakım ünitemiz..

    Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre,her yıl dünyada 7 milyon civarı perinatal ölüm gerçekleşmektedir.Bu ölümlerin 5 milyon kadarı ise doğumdan sonraki ilk 7 gün içerisinde gözlenmektedir.Araştırmaların ortaya koyduğu başka bir hazin sonuç ise yaşanan bu ölümlerin 5.5 milyon kadarının önlenebilir nitelikte olmasıdır.


Tüm yenidoğan ölümlerinin başlıca nedenleri arasında(yüzde 80'i),prematürelik,düşük doğum ağırlığı,enfeksiyon,asfiksi ve doğum travması yer almaktadır.
Avrupe ülkelerinde 1970'liyıllarda başlatılmış olan yenidoğan ve yenidoğan yoğun bakım ünitesinin özelleştirilmesi ve ayrı bir dal olarak önem kazanması süreci hemen hemen aynı dönemlerde ülkemizde de ses getirmeye başlamıştır.Özellikle son 15-20 yıldır yenidoğan yoğun bakım üniteleri ve bu ünitelerde çalışacak personel istihdamına özen gösterilmiştir.
Yenidoğan ve takibi başlı başına bir dal olup,alanında ehil kişiler tarafından hizmet planlaması yapılmakta ve kaliteli doğru bakım hizmeti sağlanmaktadır.
Yenidoğan Yoğun Bakım Üniteleri'nin öneminin tartışılmayacağı dönemde hastanemiz,alanında uzman bir kadro ile gerekli ekip ve ekipmanlar ile 13 yataklı hizmete açılmıştır.

Günümüzde erken veya zamanında gerçekleşecek her doğum için doğumun gerçekleşeceği kurumda,yeni doğan yoğun bakım ünitesinin varlığı büyük önem taşımaktadır.Doğum öncesi ve sonrasında annenin ve bebğin en uygun takibi de bu şekilde gerçekleştirilir.Olabilecek en iyi transport anne karnında sağlanacağından,doğum sonrası bebeğin ihtiyaç halinde başka bir kuruma nakli,hem aileyi hem de bebeği yıpratıcı bir etkendir.

Kadın doğum ekibimizle birlikte dayanışma içerisinde yürüttüğümüz gebelik takiplerimiz mevcuttur.Gebelik süresince ilgili komplikasyonlardoğrultusunda yenidoğana yaklaşım planlamaları yapılmaktadır.Riskli gebelerde aile ile dayanışma içinde yol alınmaktadır.
Yenidoğan yoğun bakım ünitemize sadece hastanede doğan bebekler değil,aynı zamanda yoğun bakım ihtiyacı olan ve başka bir durumda doğmuş olan bebeklerde kabul edilmektedir.İl içerisinde veya çevre illerden yapılan bu sevkleri kendi ambulansımız,yoğun bakım ekibimiz ve transport küvözümüzle sağlamaktadır.

Hastanemizde doğumu gerçekleşen yeni doğanlarımıza,gelişebilecek komplikasyonlar açısından,ihtiyaç dahilinde yoğun bakım şartlarında gözlem sağlanmaktadır.Böylelikle anne yanında gelişebilecek problemler için devamlı olarak bakım olanağı sunulmaktadır.
Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitemiz, doğumhane ve ameliyathane gibi iki stratejik ve ilgili alanla yakın mesafelerde yer almaktadır.

Ünitemizde;
* Düşüm doğum ağırlıklı bebekler(750 gr ve altındaki)
* Prematüre doğan bebekler (erken doğan bebekler)
* Solunum sistemi hastalıkları
* Sindirim sistemi hastalıkları
* Doğumsal yeni doğan hastalıkları
* Yeni doğan Konvülziyonu
* Hiperbilirubinemi ve exchange transfüsyonu (sarılık, ışık tedavisi, kan değişimi)
* Yeni doğan beslenme sorunları gibi yeni doğan dönemine özgü her türlü vaka takibi ve tedavisi yapılmaktadır.
Yatış süresince, her bebeğimizin yoğun bakım değerlendirmeleri haricinde enfeksiyon kontrolü açısından da günlük takipleri yapılmaktadır. Enfeksiyon kontrol hemşireliği ile birlikte yürütülen bu takiplerde sorun yaşanmamıştır.
Yatış süresince her bebeğimizin topuk kanı, aşı, hormon ve diğer tetkiksel takipleri, ROP (prematürlerde retinopati; göz muayenesi) muayeneleri, ultrason takipleri ve günlük genel değerlendirmeleri yapılmaktadır. Gerekli görülen her hususta hasta yönlendirmesi ve tedavisi düzenlenmekte, ailelere bilgi verilmektedir.

Yeni doğan Yoğun Bakım Sorumlusu  Uzm. Dr. Müjgan GÖKDUMAN.


DOKTORU TANI         /             RANDEVU AL

Devamını Oku »