.

.
"sağlıkta buluşma noktanız"

Etiketler

31 Mayıs 2015 Pazar

vertigo nedir ?

Vertigo Belirtileri Nelerdir?

1- Vertigo nedir? Hangi hastalıkların belirtisidir ?
Vertigo, Latince kökenli bir kelime olup dönmek manasına gelmektedir. Kısaca vücudun denge sistemlerinden yanlış uyaranlar gelmesi, veya doğru uyaranların yanlış algılanmasıyla ortaya çıkan dengesizlik halidir. Dengenin sağlanmasında bir çok organ birbirleri ile bağlantılı bir şekilde çalışırlar ( iç kulak, gözler, eklem ve kaslar, beyin, omurilik ). Bu organları etkileyen hastalıkların birçoğunda vertigo ortaya çıkar. En sık görüleni benign paroksismal pozisyonel vertigodur ( iyi huylu tekrarlayıcı pozisyona bağlı vertigo ). Baş hareketleri ile ortaya çıkar şiddetli dairesel dönme ile kendini gösterir. Yatmak, yataktan kalkmak, öne eğilmek, yukarı bakmak ile ortaya çıkan bir baş dönmesidir. Yukarı bakışta ortaya çıkan baş dönmesine üst raf vertigosu adı verilir.

2- Vertigonun sebepleri nelerdir? Gün içinde cep telefonu ile sürekli konuşmak bu nedenler arasındamıdır ?
Vertigonun bir çok sebebi vardır. Kulak-Burun- Boğaz, Nöroloji, Göz, Dahiliye ve Kardiyolojiyi ilgilendiren bazı hastalıklar vertigoya neden olmaktadır
İç kulak kaynaklı nedenler: Üst solunum yolu enfeksiyonunun iç kulak tutulumu, iç kulakta bulunan otolit dediğimiz tozcukların fizyolojilerinin bozulması, iç kulak sinirinin iltihaplanması, iç kulak sıvılarından endolenf diye tabir ettiğimiz iç sıvının miktarının artması ( Meniere Hastalığı), orta kulak iltihaplarının iç kulağı etkilemesi, iç kulak sinirlerini tutan tümörler ( Akustik Nörinoma ), iç kulak sıvı fistülleri.
İç kulak dışındaki nedenler: Menenjit, migren, epilepsi, kardiyak aritmi, beyin tümörleri, kafa travmaları.
Ve denge organlarını tutan daha bir çok hastalık. Bazen de psikojenik nedenler.
Cep telefonu konusuna gelince, cep telefonu ile sürekli konuşmanın vertigo yarattığına dair bir araştırma sonucu henüz yoktur. Fakat yürürken ve araba kullanırken cep telefonu ile konuşmanın dikkati çok dağıttığı ve ciddi kazalara neden olduğu bilinmektedir.
3- Vertigo da baş dönmesine neden olduğu için tansiyon düşmesi ile karıştırılabiliyor. İkisi arasındaki belirgin farklar nelerdir.
Baş dönmesi her hasta tarafından farklı anlatılmaktadır. Etraftaki her şey dönüyor, etraf dönmüyor ama ben dönüyorum, zemin ayağımın altından kayıyor, yürürken yalpalıyorum veya bir tarafa doğru kayıyorum. Bu nedenle vertigo tansiyona mı, yoksa başka bir nedene bağlı anlamak zordur.  Tansiyona bağlı vertigo baş dönmesinden ziyade dengesizlik ve sallanma hissidir. Tansiyonun ölçülmesi, tansiyona bağlı dengesizliğin ayırt edilmesinde en basit yöntemdir.
4- Vertigo hangi yaş aralığında sık görülen bir hastalıktır? Kadınların vertigo hastalığına daha sık yakalandığı doğru mu?
Bir kez daha belirtelim vertigo bir hastalık adı değil, değişik hastalıklarda gördüğümüz denge bozukluğu ile kendini gösteren bir belirtidir. Her yaş grubunda görülebilir. Vertigonun en sık görüldüğü hastalıklardan biri olan olan Meniere Hastalığı kadınlarda erkeklere oranla daha sık görüldüğü için vertigo da kadınlarda daha sık görülmektedir. 20 ile 60 yaş arasında herhangi bir dönemde ortaya çıkabilir.
5- Baş dönmesi dışında vertigo’nun belirtileri nelerdir?
Vertigoya neden olan hastalıkların cinsine göre vertigoya eşlik eden bazı belirtiler vardır. Bunlar kulak çınlaması, bulantı, bazen kusma, terleme, görme bozukluğu, işitme kaybı, vertigo bir enfeksiyon hastalığa bağlı ise ateş, halsizlik gibi enfeksiyon belirtileri görülebilir. Santral tipteki vertigolarda kuvvet kaybı, hissizlik ön pilandadır
6- Son dönemde sıkça duyduğumuz vertigo, günlük hayatı olumsuz etkiliyor. Hastanın yatarak dinlenmesinin dışında uygulanabilecek yöntemler nelerdir?
Tedavideki başlıca prensip vertigoyu ortaya çıkaran hastalığın lokalizasyonu ve hastalığa neden olan patolojik durumun bulunmasıdır. Bunun için detaylı bir anamnez, muayene ve nörofizyolojik tetkikler ve çoğu kez bazı görüntüleme yöntemlerine baş vurulması gerekir. Halk arasında kulak kristallerim oynadı o yüzden başım dönüyor denilen durum, iç kulakta bulunan otolit dediğimiz tozcukların fizyolojilerinin bozulması neticesinde baş hareketleri ile ortaya çıkan iyi huylu bir vertigo tipidir.Bir uzman tarafından yapılacak bazı manevralarla dönme azaltılabilir.
7- Vertigo hastalığının tedavi süreci hakkında bilgi verir misiniz? Vertigonun kesin tedavisi varmı?
Tedavide asıl önemli olan nedenin bulunmasıdır. Neden bulunduktan sonra, tedavi bu nedene göre yapılır. Vertigoya neden olan hastalık meniere hastalığı ise ilaç tedavisi , ilaç tedavisi yeterli olmadığı durumlarda özel ameliyatlar yapılabilir, vertigonun nedeni tümör ise ameliyat gereklidir. Herhangi bir enfeksiyon sonucu veya psikojenik nedenlerden dolayı ortaya çıkan vertigolar istirahat ve basit ilaç tedavileri ile tamamen düzelir.
Kısaca belirtmemiz gerekirse vertigo;  vestibüler, görsel, ve derin duyu organlarından elde edilen verilerin yanlış gelmesi veya yanlış algılanması ile ortaya çıkan bir dönme veya denge bozukluğu hissidir. Çok çeşitli hastalıklarda ortaya çıkabilir ve o hastalığın tedavisi ile vertigo da tedavi edilebilir.
Periferik tipteki vertigolarda günler aylar içinde iyileşme görülmesine karşı santral orijinli vertigolardaki dengesizlik yıllarca devam eder. Tedavisi nöroloji ve nöroşirurji bölümünü ilgilendiren santral vertigolarda kulak hekiminin yapacağı vertigoya eşlik eden semptomları iyi değerlendirip hastanın tedavisini ilgili branşlarla ortak yürütmektir. Psikojenik tipteki vertigolar gerçek anlamda vertigodan ziyade dengesizlik halidir. Psikojenik vertigo tanısı organik patolojilerin tamamen ekarte edilmesini gerektiren bir tanıdır. Fakat tüm organik patolojilerin ekarte edilmesi her zaman mümkün olmayabilir. Hatta organik patolojisi bulunan hastalarda bu organik patolojiye eşlik eden reaktif psikiyatrik sorunlar da bulunabilir. Bu nedenle psikojenik vertigo tanısını koymak her zaman kolay değildir.
Yapılan tüm araştırmalara rağmen uzun süren vertigoların nedeni belirlenemeyebilir. Kullandığı ilaçların içersinde denge sistemini baskı altına alan ilaç olup olamadığı araştırılması, varsa hayati önemi olmayan ilaçların bir süre kesilerek hastanın takip edilmesi gerekebilir. Altta yatan hastalığın aydınlatılabilmesi için hasta 5-6 ay sonra tekrar incelenmeli ve gerekirse tetkikler tekrarlanmalıdır. Tetikleyici faktörlerin ortadan kaldırılması ( Sigara, alkol, stres, aşırı tuz kullanımı ), tetikleyici pozisyonlardan kaçınılması rahatlatıcı olabilir. Bütün bu araştırmalara rağmen etiyolojisi belirlenemeyen ve ilerleme göstermeyen hastaların tedavisinde vestibüler rehabilitasyon uygulanabilir.
Vestibüler rehabilitasyon, hastanın bağımsız hareket edebilmesinin sağlanması, hareket halindeyken yürüme güvenliğinin sağlanarak düşmenin engellenmesi,  denge bozukluklarının azaltılması gayesi ile yapılmaktadır. Amaç santral dengeleme sağlamaktır. Vestibüler rehabilitasyon programına alınacak olan hasta,  hastalığıyla alakalı olarak yeterince bilgilendirilmeli ve bu tedavide kendisine de aktif bir rol düştüğünün bilincinde olmalıdır. Süratli bir düzelme beklentisi içersinde olmamalıdır. Rehabilitasyon, bu konuda bilgi sahibi olan uzman odyolog veya fizyoterapist tarafından yapılmalıdır.
Devamını Oku »

27 Mayıs 2015 Çarşamba

sünnet hakkında her şey....

Birçok anne baba çocuğunu ne zaman sünnet ettireceğine karar veremez.  Kulaktan dolma bilgiler, eş dost tavsiyeleri ve internetten araştırılan bilgiler aileleri yanıltır. Fakat çoğu zaman aileler uygun zamanı bulmak için mevsimi ve çocuğun yaşını dikkate alır. Okulların kapanmasıyla birlikte başlayan yaz tatili sünnet için uygun dönemlerden biridir.
Ülkemizde sünnet, dini gereklilik ve geleneksel nedenlerden dolayı sosyal bir yükümlülük olarak görülüyor. Bir çok aile ise, sünnetin daha hijyenik ve daha sağlıklı olduğunu düşündüğü için çocuğunu sünnet ettiriyor. Sünnet, erkek çocuklarında penisin uç kısmını kaplayan ve koruyan prepusyumun yani üst derinin cerrahi işlemlerle alınması işlemine denir.



Sünnet ne zaman yapılmalıdır?
Sünnet, ameliyathane koşullarında, cerrahi prensiplere uyularak, deneyimli bir uzman ekip tarafından doğumdan itibaren her yaşta yapılabilir. Bunun yanı sıra 2-4 yaş arası çocuklar kendi cinsiyetlerini ve genital organlarını tanımaya başladıkları için, bu yaşlarda bölge ile ilgili cerrahi girişimlerde bulunmak çocukları olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle tercihen doğumu takip eden süreçte bebek hastaneden çıkmadan önce veya ilk bir ay içerisinde sünnetin yapılması önerilir. İlk iki yaşa kadar yapılmayan sünnetlerde ise çocuğun sağlıklı iletişim kurabileceği 6-7 yaşından sonra sünnetlerin yapılması uygundur.
Sünnet sonrası nelere dikkat edilmelidir?
Sünnet sonrası hastanede bebek hemşireleri tarafından çocuğun bakımı yapılır ve evde yapılması gerekenler konusunda aile bilgilendirilir. Yeni doğan bebeklerde sünnet derisi penis başına yapışıktır. Sünnet ile bu yapışıklık giderilir. Sünnetli bölge üzerine 1 hafta boyunca antiseptikli kremler periyodik olarak sürülür. Bebeğin sünnetten birkaç gün sonra banyo yapmasına izin verilir.
Sünnetin faydaları nelerdir?
  • Sünnet derisi ile ilgili problemleri yani sünnet derisi iltihapları, sünnet derisi darlıkları gibi hastalıkları önler ve ya sorun varsa giderir.
  • Penis kanseri riskini ortadan kaldırır.
  • Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (HIV gibi) ve serviks kanseri olasılığını düşürür.
  • Yeni doğan erkeklerde üriner enfeksiyon olasılığını on kat oranında azaltır.

Sünnet hangi durumlarda yapılmamalıdır?
  • Beslenme sıkıntısı yaşayan bebeklere
  • İdrar deliğinin, olması gerekenden daha aşağıda ve sünnet derisinin yarım olduğu durumlarda (hipospadias)
  • Üregenital yani üreme ve boşaltım sistemini ilgilendiren doğumsal hastalık durumlarında,
  • Hemofili gibi pıhtılaşma bozukluğuna sahip, kanamaya eğilimli olan kişilerde gerekli tetkikler yapılıp, kesin teşhis konulmadan sünnet yapılmamalı.
Genel anestezi gerekir mi?
 Günümüzde bir çok aile, sünnetin çocukların üzerinde ciddi travma olduğunu düşünerek bu operasyonu genel anestezi altında gerçekleştirmek ister. Genel anestezi ile çocuk bir gaz yardımıyla uyutulur. Bu esnada çocuk operasyonu hissetmeden, korkmadan sünnet olabilir. Cerrah ise işini daha kolay yapabilir. Böylece, sünnet sırasında çocuğun paniğinden dolayı yaşanabilecek olumsuzluklar en aza indirilir. Çünkü lokal anestezi altında olan çocuk acı hissetmese de, dokunmalardan korkarak tepki verebilir. Ailelerin en çok korktuğu konuların başında, genel anestezi esnasında, olumsuz bir komplikasyonun gelişebileceğidir. Ameliyat öncesinde bütün kontroller yapıldıktan sonra hekim onay vermediği sürece çocuğa anestezi yapılamaz. Anestezi uzmanları çocuğun yaşına ve durumuna göre uygun şekilde anestezi işlemini uygular.
Sünnet öncesi yapılan muayene sırasında, çocuğun sünnet olmasını engelleyecek bir problemin olup olmadığı iyice araştırılmalıdır. Ayrıca, çocuğa sünnet günü ve sonrasında neler yaşayacağı aşama aşama anlatılmalıdır.
YENİDOĞAN SÜNNETİ AVANTAJLI MIDIR?
  • Bebekte doğuştan penis anomalisi var ise, ileride sünnet derisi onarım için kullanılabileceğinden  yenidoğan sünneti uygulanmamalıdır. Bunun yanı sıra erken doğan, doğumsal bir hastalığı olan ya da ailede kan hastalığı öyküsü olan bebeklerde yenidoğan sünneti uygulanmaz.
  • Lokal anestezi ile yapıldığından sünnet öncesi ve sonrasında bebeklerin aç kalmaları gerekmez.
  • Yenidoğan bebek operasyon ile ilgili bir şey hatırlamayacağı için psikolojik travma yaşamaz.
  • Yara yerinin iyileşmesi hızlı olur.
  • Sünnet derisindeki damarlar çok küçük olduğundan belirgin bir kanama hemen hemen hiç görülmez.
  • Lohusa annenin vücut sıvılarında salgılanmakta olan hormon ve proteinler emzirme yoluyla bebeğe geçerek cerrahi girişim üzerinde koruma etkisi sağlar.
  • Koruma faktörleri etkisi ile sünnet sonrası dönemde ağrı giderici ilaç kullanılması gerekmez.
  • Yenidoğan sünneti ile hijyenin daha kolay sağlanması nedeniyle penis ön derisinin yapışıklıkları ve darlıkları önlenmiş olur.

Sünnet sonrasında ne tür komplikasyonlar oluşur?
Tüm ameliyatlarda olduğu gibi sünnette de kanama ve yara yeri enfeksiyonu olasılığı mevcuttur. Ancak bunlar oldukça düşük oranlarda görülür. Cerrahi işlemin, konusunda uzman doktorlar tarafından yapılması, nadir görülen penis derisinin fazla kesilmesi, pipinin gömük kalması ve ileriki dönemlerde sünnet revizyonları gibi komplikasyonları minimize eder. Bu tip durumlarda yenidoğan ve çocuk sünnetini gerçekleştiren doktor ile irtibata geçilerek gerekli muayenenin yapılması sağlanmalıdır.
Sünnet sonrası aşağıdaki durumlarda doktora başvurmalı;
  •  Dikiş bölgesinde devam eden bir kanama var ise,
  • Çocuk idrar yaparken zorlanıyor ve ağlıyor ise,
  • Penis ve çevresinde fazla şişme veya renk değişikliği varsa,
Toplu sünnetlerin riskleri nelerdir?
Toplu sünnet kayıtlarının başladığı şu günlerde binlerce aile çocuğunu ücretsiz olarak sünnet ettirebilmek için sıraya girdi. Fakat bu konuyla ilgili unutulmaması gereken noktalar var. Toplu sünnetlerde en sık rastlanan sorun aynı aletleri kullanmak için sterilizasyona zaman kalmamasıdır. Bu nedenle enfeksiyonları daha sık görmekteyiz. Ayrıca az zamanda çok iş yapabilme endişesiyle sünneti yapanın dikkatinin dağılabilmesidir. Dikkati dağılınca yapılan hata, çocuğun bir ömür yaşayabileceği sağlık sorunu haline gelebilir. Düzgün bir programlamayla bu risk en aza indirgenebilir.

randevu ve bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
Devamını Oku »

26 Mayıs 2015 Salı

MS (multipl skleroz) hastalığı nedir?

Uluslararası Multipl Skleroz(MS) Federasyonu ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından her yıl Mayıs ayının son Çarşamba günü Dünya MS Günü olarak ilan edilmiştir.
Merkezi sinir sistemi hastalığı olan, beyin ve omuriliğin birçok alanını etkileyen MS, görme bulanıklığı, çift görme, görüntünün kayması gibi görme bozuklukları, bir kolda bacakta ya da her iki bacakta güçsüzlük, yürümede dengesizlik, bir veya iki elde titreme, uyuşma, idrar kaçırma ya da yapamama gibi belirtilerle kendini göstermektedir


Öncesinde dissemine skleroz veya ensefalomiyelit disseminat olarak bilinen Multiple Skleroz kronik ve elden ayaktan düşüren bir hastalıktır. MS beyin ve merkezi sinir sistemini etkiler.
MS otoimmün bir hastalıktır. Yani bağışıklık sisteminiz vücudunuzun herhangi bir bölümünü yabancı olarak tanımlar ve ona karşı savaşır. MS kadınlarda erkeklere oranla 2 kat fazla görülen bir hastalıktır.


Multiple Skleroz beyaz dokudaki yaralara gönderme yapar( skloeroz: Plak veya lezyon olarak bilinir). MS farklı şekillerde kendini gösterebilir ve belirtiler kronik şekilde kendini tekrarlayan ataklar veya yavaşça zaman içerisinde ilerleyen şikayetler olmak üzere değişkenlik gösterir.

MS bir dizi şikayete yol açar. Bu şikayetler;
---Algıda değişiklikler( hipoestezi)
---Kaslarda güçsüzlük
---Anormal kas spazmları
---Hareket aksaklığı
---Dengede durmada zorluklar(ataksia)
---Konuşma bozuklukları(disartiya)
---Yutmada zorluk
---Görme bozuklukları
---Aşırı yorgunluk
---Akut veya kronik ağrılar
---İdrar kesesi ve bağırsaklarda şikayet
---Bilişsel bozukluklar
---Depresyon
Şeklinde sıralanabilir.
MS beyin ve merkezi sinir sisteminde bulunan “beyaz madde” olarak bilinen bölgedeki sinir hücrelerini etkiler. Bu hücreler işlemlerin gerçekleştiği gri maddeler ile vücudun diğer kısımları arasında sinyal taşıma görevi üstlenmiştir. MS hastalığında vücudunuz, antikorları ve beyaz kan hücrelerini beyin ve sinir sisteminizi saran miyelin kılıfında bulunan protein yapılarına karşı yönlendirir. Bu durum kılıfları takiben sinir hücrelerinde iltihap ve hasara yol açar. Sonuç olarak belirli bölgelerde yaralar(skleroz) görülür. Meydana gelen hasar kas koordinasyonunu yavaşlatır, görme duyusunu ve tüm diğer sinirleri etkiler.
Multiple Skleroz öngörülemez bir şekilde ve ani ataklara neden olabilir. Bazı ataklar ise bir takım tetikleyici unsurlar nedeniyle kendini gösterebilir. Genel olarak bu ataklar ilkbahar ve yaz aylarında diğer mevsimlere oranla daha fazla görülür. Grip, nezle ve gastroenterit gibi enfeksiyonlar da atakların görülme ihtimalini artırıcı nedenler olarak sıralanabilir.

Hastalık hafif şekilde veya tamamen kalıcı hareketsizlik şeklinde seyredebilir. Doktorların sürekli devam eden araştırmaları ve çalışmalarına rağmen hastalığın neden ortaya çıktığı tam olarak bilinmemektedir.

Viral veya bakteriyel enfeksiyonlar hastalığın ortaya çıkmasında rol oynasa da kesin olarak nedenine ulaşılamamıştır.
Başlarda MS sadece merkezi sinir sisteminde aksaklıklara neden olur. İleriki seviyelerde ise sinirlerin bulunduğu vücudun herhangi bir bölgesini de etkileyebilir. Düzenli ve gerekli tedavi koşulları sağlanmadığı takdirde MS birçok sakatlık ve bazen de ölüme neden olabilir.
Devamını Oku »

24 Mayıs 2015 Pazar

Reflü nedir ve nasıl oluşur ?

Reflü Nedir?


Pek çok insanda yemekten sonra hazımsızlık, ekşime ve yemek borusunda yanma yakınmaları mevcuttur. Bu rahatsız edici durum yemek borusuna ve hatta ağıza kadar gelen yemek ve mide asidi ile belirgindir. Bu durum bazı kişilerde geçici olup, belli bir sürede ortadan kalkar. Ancak bazı kişilerde de oldukça rahatsız edici, sık sık oluşan ve oldukça ağrılı bir hastalık halini alır. Bu hastalığı "Gastroözofageal reflü" olarak adlandırıldı. Toplumda oldukça sık oranda (%15-20) gözlenen bir hastalıktır. Kadınlarda daha sık gözlenmesine karşın ciddi yemek borusu hasarı erkeklerde daha sık gözlenir. Yaşlılarda ve çocuklarda oldukça ciddi durumlar oluşturabilir.



Reflünün Belirtileri Nelerdir?


En sık belirtisi göğüste yanma "heartburn" dır. Bazı insanlar bu yanmayı midesinde, boyunda, omuzlarda ya da hatta sırtta ve kolda dahi hissedebilir. Kalp ağrısından bazen ayırt edilemez. Genellikle bu nedenle doktora başvururlar.
Göğüs ağrısı nedeniyle Koroner anjio yapılıp negatif bulunan % 50 hastada reflü özofajit saptanmıştır. Özofajitte ağrı sıklıkla akut başlangıçlı ve saatlerce sürer, uykudan uyandırır, antiasit ve yiyeceklerle hafifler, gıda ve öğünlerle ilişkilidir, sırt üstü yatma ve öne eğilmede hissedilir, % 50 olguda pyrozis, regürjitasyon ve disfaji gibi semptomlara eşlik eder, eforla ilişkisizdir, sıklıkla sternum altında yada sırt bölgesinde hissedilir, yayılım göstermez.
Ağrıya ilaveten ağıza ekşi su gelmesi "regürjitasyon" diğer sık rastlanan belirtidir. Boğazda ve ağızda kötü bir tat bırakır, genellikle yemek sonrası nadiren yemek sırasında oluşur. Semptomlar sıklıkla yatarken ve uyurken meydana gelir. Karında şişkinlik, geğirti, hıçkırık, gıcık hissi, kronik öksürük, ağız kokusu, ses kısıklığı, ses tellerinde nodül ve astım nöbetleri diğer belirtileridir.



Reflünün Tedavisi Nasıldır?


Reflü hastalığı günümüzde tanısı konduktan sonra önleminin alınması ve tedavisi mümkün bir hastalıktır. Yemek ile birlikte midede öğütücü işlem amacı ile asit salgılanması başlar. Yemek bitiminde bu salgılanan asidin bir kısmı mideden taşarak yemek borusunu tahriş eder. İşte bu geriye taşmaya Reflü adını veriyoruz. Reflü olan asit, yemek borusunda geçici ve kalıcı hasarlar oluşturabilir. Bu tahriş neticesinde oluşan ağrıya da "heartburn", yemek borusunda oluşan hasarada "Özofajit" tanımlarını kullanıyoruz.
Mide yüzeyi aside alışık ve asidin tahrip eden etkisini ortadan kaldıracak mekanizmalara sahiptir. Ancak yemek borusunda aside karşı bu tür koruyucu etkili mekanizmalar bulunmaz. Normalde mide ile yemek borusu arasında "alt özofagus sfinkter" dediğimiz bir kapı görevini üstlenen mekanizma mevcuttur. Bu kapı yutulan lokmaların yemek borusundan mideye geçisine izin verir ancak mide içeriğinin geri kaçmasını önleyecek mekanizma ile çalışır. Bu kapıdaki gevşemeler ya da bozukluklar (mide fıtığı-hiatal herni)reflü hastalığının oluşmasının nedenleridir.
Mide içindeki basıncın arttığı durumlarda (çok yemek yenmesi, yemek sonrası yatılması,vs) reflü sıklığı daha fazladır.



Hangi Hastalarda Ameliyat Gereklidir?


• Yaş (hasta ne kadar genç ise cerrahi o kadar önceliklidir).
• Yakınmaların şiddeti, sıklığı, tipi
• Yemek borusundaki hasarın şiddeti
• İlaç tedavisine rağmen hastalığın tekrarlama hızı
• Reflü ile birlikte mide fıtığının (Hiatal Herni) mevcut olması durumunda hastanın tedavisi ameliyat ile sağlanır.



Ameliyat ile Neler Düzeltilir?


Günümüzde laparoskopik ameliyatların hastaya sağladığı daha az ağrı, daha kısa sürede iyileşme avantajlarından reflü hastalığının tedavisinde de yararlanmaktayız.
Bozulmuş olan alt özofagus sfinkterinin bir diğer anlamda mide ile yemek borusu arasındaki kapının yeniden oluşturulması ve mide içeriğinin yemek borusuna kaçısının önlenmesi amacını güden laparoskopik fundoplikasyon ameliyatları tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Ameliyat son teknik gelişimlerden yararlanılarak uygulanan laparoskopik bir işlemdir. Yaklaşık 1-1,5 saat süren, hastanın ertesi gün ağızdan beslenmeye başlayıp aynı gün ya da ertesi gün evine gönderilebildiği ve 7 gün içinde de işbaşı yapabildiği bir işlemdir. Laparoskopik ameliyatların tüm avantajlarından (daha az ağrı, daha kısa yatış süresi ve ameliyat sonrası riskinin olmaması gibi) yararlanılır.
Böylece yıllarca ve her gün ilaç alımının ortadan kalkışı, yemek borusundaki iltihabi olayların gerilemesi ve bunlara bağlı kanser risklerinin ortadan kalkması ile hastanın daha kaliteli bir yaşama kavuşması sağlanır. Deneyimli cerrahların uyguladığı bu laparoskopik fundoplikasyon işlemlerinin yan etkisi minimal düzeyde olup, başarı yüzdesi %95-100 arasındadır.
Gastroenterelog ve cerrahların birlikte değerlendirilmesi sonucunda uygun hasta seçimi ile önerilen bir ameliyat şeklidir.



Reflünün (GÖR hastalının) belirtileri nelerdir?


GÖR'ün en önemli belirtisi göğüste yukarıya doğru yayılan yanmadır. Yanma midede, boğazda veya boyunda hissedilebilir. Özellikle alkol, turşu, çikolata, ekşi, acı ve baharatlı yiyecekler yanmayı şiddetlendiren besinlerin başında gelmektedir. Diğer önemli belirti ise bulantı olmaksızın, mide sıvısının istem dışı ağza gelmesidir. Bu özelliği ile kusmadan ayırt edilir.
Haftada bir veya daha sık, göğüste boğaza doğru yükselen bir yanma, ağza acı-ekşi su gelmesi hastalığın tanısı için yeterlidir. Saydığımız bu iki önemli belirtinin dışında, reflü'nün başka organları tahrişinden dolayı ortaya çıkan belirtiler de GÖR hastalığının tanınmasında önemlidir.
Geçmeyen gıcık öksürüğü
Ses kısıklığı
Ses tellerinde polip veya nodül
Tedavi edilemeyen larenjit ve farenjit gibi boğaz enfeksiyonları
Boğazda dolgunluk hissi
Sık sık boğaz temizleme ihtiyacı
Tedaviye iyi yanıt vermeyen astım
Tekrarlayan zatürre
Uykuda kısa süreli soluk durmalarında altta yatan hastalık olarak reflüden şüphe edilmelidir.
Sürekli boğaz temizleme ihtiyacı, ses kısılması, sık sık farenjit veya larenjit sorunu olan kişilerin çoğunda esas neden reflüdür. Yine müzmin öksürüğü olanların yarısında reflü hastalığı olduğu ortaya konmuştur. Hatta yıllarca öksürüp bir tanı konmadan doktor doktor gezen hastalar vardır. Astım ile reflü birlikte ise biri diğerini kötüleştirir. Reflüden şüphelenilen hastaların bazısında ise kalp ağrısından ayrılması imkansız göğüs ağrısı meydana gelir. Böyle durumlarda öncelikle kalp tetkiki yapıldıktan sonra reflüden şüphelenmek en doğru yoldur.
Yutma güçlüğü, ağrılı yutma, mide kanaması veya kilo kaybı reflünün bulguları olabildiği gibi tamamen farklı bir hastalığa da işaret edebilen durumlardır. Çocuklarda reflü hastalığı, basit kusmalar şeklindedir ancak özellikle süt çocuğu döneminde "ani çocuk ölümü" sendromu sorumlusu olabilmektedir. Çocukluk döneminde duruş bozukluğu, büyüme gelişme geriliği, kansızlık, zatürre atakları, solunum yolu hastalıkları, yeni doğanda boğulma atakları da GÖR'ün başvuru nedenleri arasındadır. Çocukluk çağı astımının üçte birinin altında reflü yatmaktadır.



Reflünün Yol Açtığı Hastalıklar Nelerdir?


Çocuklarda büyüme-gelişme geriliğine
Akciğere mide sıvısı kaçmasına bağlı zatürreye,
Larenjit, farenjit, bronşit, astım gibi solunum yolu hastalıklarına,
Yemek borusu iltihabına (özofajit),
Peptik darlığa (midenin bir kısmının daralması),
Sindirim kanalı kanamalarına,
Anemiye,
Yemek borusu kanserine zemin hazırlayan Barrett hastalığına
Kansere yol açabilir.



Reflü Tedavisi


İlaç tedavisi ve cerrahi tedavi olmak üzere iki yöntem vardır. Reflü tedavisinde altta organik bir neden yoksa hastaya asit oluşumunu engelleyici ilaçlar ve mevcut asidi nötralize edici ilaçlar verilir. Cerrahi tedavide ameliyatla mide ile yemek borusu arasındaki büzgeç kas kuvvetlendirilir Genelde mide fıtığı varsa bazende ilaç tedavisinden sonuç alınamadığında başvurulur. Uzun süre ilaç kullanmak istemeyen hastalarda ise eğer cerrahi tedavi uygunsa ve hasta da istiyorsa uygulanabilir. Hasta cerrahi tedavinin yan etkileri ve komplikasyonlar hakkında mutlaka bilgilendirilmelidir.
Reflü hastalığı, kronik bir hastalıktır zaman zaman şikayetler artabilir, azalabilir, kaybolabilir ve tekrarlayabilir. Bu nedenle reflüyü önlemek için hastanın uyması gereken kurallar vardır.



Reflüyü Önlemenin Yolları



  • Yüksek yastıkta yatın (Yatarken vucudun üst kısmı ve baş yüksekte olmalıdır).
  • Fazla miktarda yemekten kaçının (Fazla yemek mide basıncını artırır ve reflü olasılığı artar).
  • Az miktarda sık ve düzenli yemek yiyin.
  • Yiyecekleri yavaş yiyip, iyi çiğneyin.
  • Yağı azaltın (Kızartmalar, fast food yiyecekler ve margarinden kaçının. Aşırı yağlı yiyeceklerin midede kalma süresi de yüksektir ve daha fazla mide asidi salınmaktadır).
  • Çikolatadan kaçının (Çikolatada bulunan metilksantin denen madde yemek borusundaki kasları gevşeterek sinkterde gevşemeye yol açar).
  • Kahveden kaçının çayı az tüketin (Kafeinli veya kafensiz kahve reflü olasılığını artırır).
  • Yemek borusunu irite eden maddelerden kaçının.
  • Alkol, kola, gazoz gibi asitli içecekler, konserve meyve suları, içmeyin.
  • Çok baharatlı yiyeceklerden, turşu ve sirkeden kaçının (Baharatlar reflünün şiddetini arttırarak midede yanmayı arttırabilir. Bu nedenle baharatlı hazır gıdaları sınırlandırıp yemeklerinize daha az baharat kullanınız.
  • Yemekten sonra hemen yatmayın en az 1 saat oturun.
  • İçkilerden kaçının (Alkol mide asidini artırmaktadır).
  • Sigara ve diğer tütün ürünlerinden sakının (Nikotin yemek borusunun alt kısmındaki büzgeci gevşetmektedir).
  • Kilo almayın (Şişmanlık reflü şikayetlerini artırmaktadır).
  • Stresten mümkün olduğunca uzak durmaya çalışın.
  • Sıvı tüketimi mide basıncını arttırdığı için yemeklerde değil, öğün aralarında alın.
  • Özellikle öğünden sonra dar giysiler giymeyip daha rahat giysiler giymeye çalışın.
Devamını Oku »

23 Mayıs 2015 Cumartesi

teşekkürler. (ayşegül koz sarıoğlu)

Hastanemiz idari direktörü Sn.Dr.Şahin TALUS ve hastanemiz tıbbi direktörü Sn.Dr.Veysel BESNİLİ 3 Aylık verilere göre hastalarımızdan en çok hasta memnuniyeti alan hemşiremiz Ayşegül Koz SARIOĞLU'na  teşekkür edip başarılarının devamını dilediler.







Devamını Oku »

22 Mayıs 2015 Cuma

iletişim bilgilerimiz.

ÖZEL GÖLCÜK AİLE KONAK HASTANESİ

Adres
Ford Sapağı Karşısı Çiftlik Mah. 4179 Sok. No:1 Gölcük/KOCAELİ
Telefon
0 262 413 3393 - 444 99 41
Faks
0 262 412 0696
E-Posta
info@ailekonak.com

kroki



servis ulaşım



Devamını Oku »

21 Mayıs 2015 Perşembe

Gözyaşı kanalı doğumsal tıkanıklığı...

  • Yeni doğan bebeklerin üçte birinde, göz yaşı kanalının doğumsal tıkanıklığına bağlı olarak gözde sulanma, çapaklanma görüldüğünü biliyor muydunuz?






  • Yeni doğmuş bebeklerde sık görülen rahatsızlıklardan biri olan gözyaşı kanalı tıkanıklığı çoğu zaman müdahaleye gerek kalmadan kendiliğinden düzeliyor. Bebeğin fizyolojisinden kaynaklanan bu tıkanıklık bebeğe ciddi bir zarar vermese de anneleri tedirgin edebiliyor.


  • Gözyaşı, "gözyaşı bezinden" salgılanır. Bu bez, üst göz kapağının dış kısmında yer alır. Ayrıca gözyaşı salgılayan yardımcı bezler de mevcuttur.  Salgılanan gözyaşı, kırpma hareketi ile göz yüzeyini kaplar. Daha sonra gözyaşı, alt ve üst göz kapaklarının iç kısmında yer alan kanalcık ağızlarından, burna doğru akar. Bu kanalcık ağızlarına "punktum" adı verilir. Burna geçmeden önce gözyaşı "gözyaşı kesesi"nde toplanır. Keseden sonra, burun boşluğuna "gözyaşı kanalı"ndan geçerek akar.

  •  Gözyaşı kanalı tıkanıklığı bebeklerde sık görülür. Bunun nedeni gözyaşı kanalının son kısmının gelişiminin henüz tamamlanmamış olmasıdır. Kanal tıkalı olduğu için burna geçemeyen gözyaşı, göz kapağından yanağa doğru akar. Gözyaşı kanalı tıkanıklığı, gözde sık sık enfeksiyona da (gözün mikrop kapması) neden olur.

Gözyaşı kanalı tıkanıklığının nedeni
Gözyaşı boşaltım kanallarındaki tıkanıklık; enfeksiyon, travma gibi değişik sebeplerle, her yaşta olabilir. Doğuştan olanların nedeni, bebeğin anne karnındaki gelişimi sırasında gözyaşı kanallarının oluşumunu tamamlamamasıdır. Genellikle sorun, gözyaşı kesesinin buruna açıldığı yerdeki zarın delinmeden, bebeğin doğmasıdır. Bu durumda gözyaşı buruna boşalamaz.

Gözyaşı kanalı tıkanıklığının ve enfeksiyonun belirtileri
  • Gözde yaşarma
  • Gözde sık sık çapaklanma
  • Burun köküne basmakla, göze iltihap gelmesi
  • Burun kökünün yan tarafında şişme
Anne- babanın durumu tipik olarak fark ettikleri ilk işaret bebeğin gözlerinde gözyaşlarının belirmesi olacaktır. Gözyaşı gözde havuzlanmış olarak görülebileceği gibi damlalar halinde akıyor da olabilir. Ayrıca göz kenarlarında beyaz ya da sarı renkte akıntılar ve bebek bir süre uyuduktan sonra göz kapaklarının yapışmasına neden olan bir çapaklanma da görülebilir.
       

Nazolakrimal kanal tıkanması olan bebeklerde bazen kanal bölgesinde iltihap da gelişebilmektedir. Gözaltına gelen alanın şiştiği, kızardığı ve hassaslaştığı görülebilir. Bu oldukça yaygın bir durumdur ve aylarca sürse bile göze nadiren zarar verir. Başlıca tedavi yolu, bebeğin gözkapaklarının günde iki ya da üç kez ılık su ile temizlenmesi ve etkilenen alana masaj yapılmasından oluşur. Enfeksiyonun önlenmesi için antibakteriyel damlalar da kullanılmaktadır. İnatçı vakalarda hekimin kanalı genişletmesi gerekli olabilir. Bazen tüp sokulması veya rekonstrüktif cerrahi gerekir.


 Ailekonak Hastanesi göz hekimimiz Op.Dr.Levent Tahsin ÖZDÖKER (İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi
randevu için tıklayınız.

Devamını Oku »

20 Mayıs 2015 Çarşamba

dünya süt günü..

21 Mayıs Dünya Süt Günü


Süt hakkında toplumu bilinçlendirmek ve tüketimin artmasını teşvik etmek amacıyla her yıl 21 Mayıs tarihi "Dünya Süt Günü" olarak kutlanmaktadır. Birleşmiş Milletler Uluslararası Sütçülük Federasyonu'nun 1956 yılında bütün üye ülkelerde kutlanması kararı aldığı "Dünya Süt Günü", 1991 yılında ülkemizde de kabul edildi. 21 Mayıs Dünya Süt Günü'nün içinde bulunduğu 21 - 28 Mayıs tarihlerini kapsayan hafta da ‘Süt Haftası' olarak kutlanmaktadır.
Yeterli ve dengeli beslenme için çocuk, ergen, gebe, emzikli ile menopoz sonrası kadınların günde 3-4, yetişkinlerin günde 2 su bardağı süt veya süt ürünleri tüketmeleri gerekmektedir.



Geleneksel olarak kalsiyum deposu olarak kabul edilen süt aynı zamanda A vitamini, D vitamini, B1 vitamini, B2 vitamini, B3 vitamini, B9 vitamini, B6 ve B12 vitaminleri içermektedir. Süt genel olarak kemikleri güçlendirmek ve kemik gelişimine yardımcı olması için tüketilse de bunun dışında antioksidan etkisi, sindirime yardımcı olması, gut hastalığı riskini düşürmesi gibi diğer faydaları da bulunmaktadır. 


Sütte Bulunan Vitaminler

100 gram tam yağlı inek sütünde;
  • 102 IU A vitamini (Gİ %2’si)
  • 40 IU D vitamini (Gİ %10’u)
  • B1 vitamini/Tiamin (Gİ %3’ü)
  • 0.2 mg B2 vitamini/Riboflavin (Gİ %11’i)
  • 0.1 mg B3 vitamini/Niasin (Gİ %1’i)
  • B6 vitamini (Gİ %2’si)
  • 5.0 mcg B9 vitamini/Folat (Gİ %1’i)
  • 0.4 mcg B12 vitamini (Gİ %7’si)
  • 0.4 mg B5 vitamini/Pantotenik asit (Gİ %4’ü) bulunur.
*= Günlük ihtiyaç. 2000 kalorilik bir beslenme programında, yetişkinler tarafından 1 günde alınması önerilen miktar. Günlük miktarlar kişinin sağlık koşullarına ve yaşına göre değişiklik gösterebilir.

Devamını Oku »

19 Mayıs 2015 Salı

aile konak hastanesi "bahar" şenlikleri. 19 mayıs 2015

  • Yaz mevsiminin etkisini iyiden iyiye hissettirdiği bu günlerde, tüm personelimizin ortak gayesi kurumumuzun misyon,vizyon ve değerlerine ulaşmak için hep beraber aynı havayı soluyarak yaza merhaba demek istedik. (bu arada misyon,vizyon ve değerlerimize buradan ulaşabilirsiniz:))

  • Özel Aile Konak Hastanesi olarak fuar içi  beytül kebap restaurant'ta düzenlemiş olduğumuz "bahar şenlikleri"' nde doyasıya eğlenip moral ve güç depoladık.

  • 19 MAYIS 2015











































Devamını Oku »